Fotoğraf Makinesi Satın Alırken - I
20'li yaşlarının başındaki genç adam, önündeki tezgahın üzerine dizilmiş birkaç makineyi kararsız gözlerle bakarken, bunun farkında olan satıcı arka arkaya yaylım ateşine devam ediyordu.
"Bakın şu model yeni çıktı, tam 24 megapixel fotoğraf çekebiliyor. Bunlarla çok net fotoğraflar çekebilirsiniz." Delikanlı belli belirsiz mırıldandı: "Öyle mi?". Ancak satıcıda kurusıkı mermiden daha çok vardı, ateşe devam etti: "Üstelik bunun üzerindeki flaş çok güçlüdür. Karanlık bir ortamdaysanız açarsınız flaşı, gün ortasındaymışsınız gibi aydınlık fotoğraf çekersiniz!!!" Alıcı genç, teslim olmadan önce son bir hamle yaptı: "Peki, şu yanındaki makine ile bunun arasındaki fiyat farkı neden?" Satıcı, ezberine devam etti: "O makine 4K video çekemiyor, ayrıca yalnızca(!) 16 megapiksel. Üstelik benim size önerdiğim saniyede 12 kare çekebiliyor, bu ise yalnızca 9 kare." İkna olan genç, birkaç saniye düşündükten sonra onayladı: "Tamam o zaman, şu 24 megapiksel fotoğraf çekeni alıyorum…"
• Sinan Gürlen
Tüketicinin ihtiyacını belirleyip ona göre çözüm aramaya çalışan satıcıları tenzih ederim ama eğer fotoğraf malzemeleri satan dükkanlarda bulunmuşsanız, siz de benim gibi yukarıdakine benzer diyaloglara tanık olmuşsunuzdur. Aslında satıcıyı çok da kabahatli bulmuyorum, makinelerin teknik özellikleri üzerinden yaptığı karşılaştırmayı en ham haliyle alıcıya aktarıyor; e tabi satış hedefleri de var. Çok değil 10-12 yıl önce, önde gelen makine üreticilerinin her biri senede 2-3 yeni model çıkarırken, bugün neredeyse ayda 2-3 model piyasaya sunulur oldu. Piyasada çok alternatif olması temelde iyi bir gelişme ama eğer bilinçli tüketiciyseniz... Diğer taraftan, yapılan birçok reklamda da tüketimi pompalamak için, fotoğrafın teknik kalitesini etkilemeyecek veya etkisi minimal olan özelliklerin ön plana çıkarılması tüketicinin kafasını daha çok karıştırabiliyor. Burada alıcının bilinçli olup ne istediğini biliyor olması herhalde daha önemli. Sonuç olarak şunu bilmek lazım: Fotoğraf makinesi piyasası da dünyadaki diğer sektörlerden farklı değil. Makine alırken sizin için neyin önemli olduğunu bilmediğinizde, üreticinin veya satıcının sizin adınıza belirlediği "önemli"ye ödeme yapma ihtimaliniz yüksektir. Bu yazıyı tam da bu nedenle yazıyorum. İlk kez fotoğraf makinesi alırken veya mevcut makinenizi değiştirirken göz önüne almanız gereken temel faktörleri, hangi makine özelliğinin hangi fotoğraf türü için daha önemli olduğunu, dolayısıyla sizin için "önemli" olup olmadığını bilmek hem ihtiyaçlarınızı tam olarak karşılayacak bir makine edinmenizi sağlayacak hem de sizin için önemli olmayan veya çok az kullanacağınız özelliklere yatırım yapmanızın önüne geçecektir.
Derslerde öğrencilerimiz sorarlardı "Hangi makineyi alayım?" diye… Ben de bu soruya soruyla cevap verirdim, "Ne yapmak istiyorsun?". Eminim bu sorum birçok öğrenciye garip gelirdi, "Ne yapmak istiyor olabiliriz ki, tabi ki fotoğraf çekmek!". Fotoğrafa yeni başlayanlar için böyle bir cevap verilmesi tamamen anlaşılabilir bir durum, ben de sorumun onlar için biraz lüks kaçtığının farkındaydım ama sormadan da edemiyordum. Çünkü fotoğraftaki amacınızın ne olduğunu bilmek, makine tercihinizde sizi yönlendirecek en önemli faktör. Amacınız, bu amaca ulaşmada kullanacağınız en önemli aracınız olacak fotoğraf makinesini de belirlemenizde size yol gösterecektir. Araba almak istediğinizde ihtiyacınızı ortaya koymadan marka/modeller arasında tercihinizi yapmazsınız değil mi? Eşya taşımak için de kullanacaksanız, herhalde tek kapı spor arabalara bakmazsınız… Veya bilgisayar alacaksınız, sürekli taşımanız gerekiyor ve son çıkan oyunları da rahatlıkla oynamak istiyorsunuz, grafik kartı zayıf masaüstü bir bilgisayar almazsınız… Ancak yukarıda da söylediğim gibi, ilk makinesini alacak fotoğrafa yeni başlayanlar için bunu belirlemek çok kolay değil, yine de olabildiğince ne tür fotoğraflardan hoşlanıyorlarsa genel olarak o tür fotoğrafların peşinde koşacaklarını varsayarak yola çıkmakta fayda görüyorum. Ama bu, fotoğraf çekmeye başladıktan sonra zaman içinde değişebilir. Çünkü tahmin edeceğiniz üzere, beğenmekle yapmak arasında dağlar kadar fark vardır.
Örneğin portre fotoğraflarını çok seviyor olabilirsiniz ama belki çok girişken bir kişiliğiniz olmadığı için veya çekmeye başladıktan sonra ortaya çıkardığınız kareleri çok beğendiğiniz için makro fotoğraflara ilgi duymaya başlayabilirsiniz. Bu nedenle, ister ilk makinenizi alıyor olun, ister ikinci veya üçüncü; makinenizi hangi ortamlarda, hangi fotoğrafları üretmek için kullanacağınızı ne kadar iyi belirlerseniz, makine tercihinizde de o kadar doğru karar verirsiniz ve aldığınız makineyi de değiştirme ihtiyacı olmadan çok daha uzun bir süre kullanırsınız. Eğer amacınız yalnızca anı fotoğrafları çekmek ise ve detaylarla uğraşmak istemiyorsanız, tüm ayarları da sizin yapabileceğiniz büyük bir DSLR makine almanız gerekmez, bütçenize uygun iyi bir bas-çek (point&shoot) makine işinizi görecektir. Veya hafta sonları uzun dağ yürüyüşlerinde manzara fotoğrafları çekmek için yanınızda kolay taşıyabileceğiniz bir makine arıyor olabilirsiniz. Böylece muhtemel alınabilecek makine havuzunu "sağlam ve yalıtımı yüksek küçük makineler" olarak önemli ölçüde daraltıp, yalnızca bu özelliklere sahip olan makinelerden birini seçersiniz. Amacınızı ana hatlarıyla belirlemeniz, makine tercihinizde olası kümenizin etrafına kalın bir çizgi çekecek ve size hiç de uygun olmayan bir makine almanızın önüne geçecektir.
“En İyi Diye Bir Şey Yoktur”
Evet, alacağınız makine ile ne yapmak istediğinizi önemli ölçüde belirlediniz. Dolayısıyla piyasadaki yüzlerce marka/model arasında hedef kümenizi önemli ölçüde daralttığınızı söyleyebiliriz. Şimdi ise bu küme içinde seçim yaparken hangi teknik özelliklere bakmamız gerektiğini ve bunların ne anlama geldiğini inceleyelim. Bu özellikleri sıralamadan önce söylemekte fayda gördüğüm bir nokta var: Fotoğrafın teknik kalitesine saplantı derecesinde takıntılı olabilirsiniz ve aşağıdaki konulara ilişkin "Ben hepsinde en iyisini istiyorum" diyebilirsiniz. Fotoğraf makinelerinin teknik açıdan değerlendirilmeleri söz konusu olduğunda en iyi diye bir şey yoktur, bazı özellikleri benzerlerinden daha iyi makine vardır. Kaldı ki "en iyi" kavramı fotoğraf makinesini kullanacak kişiden bağımsız da düşünülemez. Makinenin teknik kapasitesi o makineyi kullanacak kişi ile yani sizinle birlikte düşünülerek "sizin için en iyi" bulunmaya çalışılmalıdır. Diğer taraftan teknik açıdan bazı özellikleri benzerlerinden daha iyi olan makinelerin, tahmin edeceğiniz üzere ekstra bir maliyeti vardır ve bu maliyet fotoğraf makinesi söz konusu olduğunda bazen fiyattır, bazen ebat/ağırlıktır, bazen de her ikisi olarak karşımıza çıkacaktır. Dolayısıyla aşağıda ifade ettiğim noktaları fotoğraf makinenizin seçiminde kullanırken, bütçenizin izin verdiği ve size en uygun olan fotoğraf makinesini satın almak hedeflenmelidir.
Sensör Boyutu
Fotoğraf makinesinde sensör, görüntünün oluştuğu yerdir ve makine seçiminde göz önüne alınması gereken en önemli konudur. Görüntü kalitesi açısından değerlendirildiğinde genel kural, alınabilecek en büyük sensörlü makineyi almaktır, çünkü büyük sensörün ürettiği görüntünün teknik kalitesi, her zaman için küçük sensöre kıyasla daha iyidir. (Bu noktayı, aşağıda yer verdiğim megapiksel maddesi ile birlikte değerlendirmeniz daha doğru olacaktır.)
Diğer taraftan büyük sensörün, makinenin ve takılacak lenslerin ebadını ve ağırlığını da artırabileceğini dikkate almalısınız. Piyasada farklı sensör boyutuna sahip birçok makine mevcut, aşağıda bu sensör boyutlarını görebilirsiniz.
Son yıllarda yeni çıkan modellerle birlikte, artık sensor boyutuyla makine tipi arasında bir eşleştirme yapmak neredeyse imkansız hale geldi. Ancak kaba bir genellemeyle, DSLR segmentindeki makinelerin full frame veya APS-C, aynasız makinen APS-C, Micro 4/3 veya 1"(inch), kompakt segmentteki makinelerin ise 1" altındaki sensör boyutlarına sahip olduğunu söyleyebiliriz (Full frame ve aynasız olan Sony'nin a7 modelleri, istisna olarak ifade edilebilir). Cep telefonu kameralarında ise çoğunlukla en alt sağda gördüğünüz en küçük sensörler kullanılmakta.(1) Boyut farklılığını daha iyi anlamak için şöyle bir örnek verelim: Nikon D600 veya Canon 6D makinede yer alan full frame sensör, APS-C sensöre sahip Nikon D5200 veya Canon 600D'den 2,25 kat, micro 4/3 sensöre sahip Olympus OMD-EM5 veya Panasonic Lumix GF7'den 3.85 kat daha büyüktür.
(1) Dijital fotoğrafçılıkta "orta format" denen ve yukarıda ifade edilen full frame'den daha büyük sensörlere sahip makineler de mevcuttur. Bu tür makineler üreten markalara örnek olarak, Pentax, Hasselblad, Phase One ve Mamiya verilebilir. Orta format digital makinelerde genel olarak, 4,5mmx6mm boyutlarında sensörler kullanılmaktadır. Bu sensörler kabaca full frame (36mmx24mm) sensörlerden 3 kat daha büyük olup, boyut karşılaştırması aşağıda gösterilmiştir.
Büyük sensörlü makineler, (sensör üretim teknolojileri ve makineye takılan lens kalitesinin aynı veya benzer olması şartıyla) küçük sensörlü olanlarla karşılaştırıldığında:
a) Ürettiği renk derinliği,
b) Kaydedilebildiği dinamik aralık (Aydınlık ve karanlık alanları aynı karede doku kaybı olmaksızın kaydedebilme),
c) Düşük ışıkta fotoğraf çekimi (Yüksek ISO değerlerinde düşük noise veya kumlanma)
alanlarında daha iyi bir performans sunar. Yukarıda büyük sensörün herkesin isteyeceği artılarından bahsettim ancak bunun yanı sıra fotoğraf çekme stilinize/alışkanlıklarınıza göre sensörün full frame'den daha küçük olması özellikle tercih de edilebilir. Örneğin full frame'den daha küçük ebatlardaki sensör boyutları, çarpan etkisi kadar ekstra optik büyütme yaratır. Burada işin teknik detayına girmek istemiyorum ama örneğin 100 mm'lik bir lensi full frame sensöre sahip makinede kullandığınızda, aynen 100 mm'nin vereceği açıyla fotoğrafı çekersiniz. Aynı lensi APSC sensörlü makine de kullandığınızda ise ortalama olarak 150 mm'nin vereceği bir açıyla (çarpan etkisiyle 50 mm ekstra zoom yaparak) çekersiniz. Dolayısıyla yüksek oranda zoom yapma ihtiyacı olanların (örneğin vahşi doğa veya kuş fotoğrafçılığı gibi) daha küçük sensörlü (tercihen APSC) makineleri kullanmaları, kendileri için daha avantajlı olacaktır.
Sensör büyüklüğündeki farklılık, çekilen karedeki "net alan derinliğini" de değiştirir. Ancak burada şunu ifade etmek gerekir ki daha büyük sensörlü makine kullanımı, (fotoğraf çekim noktasını değiştirmemek kaydıyla) aynı kadrajı yapabilmek için zoom yapılmasını, yani daha uzun odaklı bir lens kullanımını gerektirecek. Bu da net alan derinliğini daraltacaktır. Bu yazdığımı tersten okursak da daha küçük sensör, daha geniş net alan derinliği anlamına gelir. Örneğin, portre fotoğrafçıları çoğu durumda fotoğrafladığı kişiyi arka planından koparabilmek için sıklıkla dar net alan derinliğine (daha büyük sensörün avantajlı olduğu durum) ihtiyaç duyuyorken, manzara fotoğrafçıları ise tam tersine olabilecek en geniş net alan derinliğine (daha küçük sensörün avantajlı olduğu durum) ihtiyaç duyarlar. Cep telefonlarıyla yapılan çekimlerde fotoğrafların ön ve arka planlarının çok net olması da temel olarak kullanılan sensörün çok küçük olmasından kaynaklanır.
Aşağıdaki 1. fotoğraf Canon 30D (APSC sensörlü) makine ve 50 mm f2.8 lensle, 2. fotoğraf ise yine aynı noktadan Canon 5D (full frame sensörlü) makine ve birinci karedeki kadrajı oluşturabilmek için 80 mm f2.8 lens ile çekilmiştir. Net olarak görüldüğü üzere, full frame kamera ile çekilen karenin arka plan netsizliği yani objenin arka plandan soyutlanma derecesi, birinci kareden daha fazla olacaktır. Arka plan netsizliği, özellikle portre fotoğrafçılığında çekilen kişiyi arka plandan koparmak için çok sık kullanılır.
Megapixel
Şimdi de son yıllarda fotoğraf makinesinin bir numaralı kalite kriteri haline getirilen megapiksel konusuna biraz değinelim. Fotoğraf makinesi sensörleri, piksel denen birkaç mikron boyutundaki çok küçük fotosit havuzlarından oluşur. Fotosit ve piksel aslında tamamıyla aynı şey değildir, ancak fotoğraf dünyasında bu şekilde yerleştiği ve burada fazla teknik detaya girmek istemediğim için mikroskopik boyutlardaki bu yapıya kısaca piksel demekle yetineceğim. Günümüzde üretilen sensörler, sayıları milyonlarla ifade edilen piksellerden oluşur ve biz her bir milyon piksele 1 megapiksel (mp) deriz. Örneğin, 12 mp'lik bir sensörün üzerinde 12 milyon adet ışık ışınlarını yani fotonları toplayan piksel yer alır. Yani dijital fotoğraflar aslında her biri farklı şiddet ve renk değerlerine sahip milyonlarca sayıdaki ışık hücrelerinden oluşmuş bir mozaiktir. Bilgisayarınıza yüklediğiniz herhangi bir fotoğrafı yeterince büyütürseniz, siz de bu ışık hücrelerini (pikselleri) görebilirsiniz.
Bu konunun detayına girmeden önce, aşağıda "yüksek megapiksel" dediğimde ne anlaşılması gerektiğini açıklamak lazım. 2002 yılında 6,1 mp sensörü olan Nikon D100 piyasaya çıktığında, o dönemdeki yayınlarda makineden "mükemmel çözünürlüğe sahip" diye bahsedilmekteydi. Makinenin satış fiyatı da 2.000 USD idi. Günümüzde ise 20-25 mp bile neredeyse sıradan hale geldi, en basit makinelerde bile bu sayılara çıkan mp ile karşılaşmak mümkün. Ayrıca, aşağıda yazdıklarımı okuduğunuzda, "yüksek" tanımının kişiden kişiye göre de değişebileceğini göreceksiniz. Ben günümüz şartlarında, 10 mp altı sensörleri düşük, 10-20 mp arasını orta ve 20 mp üzerini ise yüksek olarak değerlendiriyorum.
Megapiksel sayısının fazla olmasının fotoğrafı daha keskin yapacağına ilişkin yaygın bir inanış olmasına karşın, bu çoğunlukla doğru değildir. Megapiksel sayısı, temel olarak digital görüntünün ne kadar büyük olacağını belirler, ne kadar keskin olacağını değil. Kullanılan lens, sensör üzerinde AA filtre olup olmaması, işlemcinin kullandığı algoritma, çekim tekniği ve hatta fotoğrafınızın izlendiği monitör veya TV'nin çözünürlüğü gibi hususlar, fotoğrafınızın ne kadar keskin görüneceği üzerinde çok daha belirleyicidir. Ortalama büyüklükteki bir bilgisayar monitöründe aynı lensle ve doğru bir teknikle çekilmiş iki fotoğraftan 10 megapiksel olanı, 20 megapiksel olan ile keskinlik açısından karşılaştırdığınızda bir fark göremezsiniz. Farkı ancak 20 megapiksellik görüntüyü büyüttüğünüzde, içerdiği detay bilgi fazla olduğu için anlayabilirsiniz. Şimdi megapiksele ilişkin bilinmesi gereken diğer noktalara değinelim ve ne kadar mp'e ihtiyaç duyduğumuzu belirlemeye çalışalım:
1) Yüksek megapikselin önemli bir artısı, daha büyük ebatlı baskıları mümkün kılmasıdır. Örnek verelim ve 20 megapiksel APSC sensörlü Canon EOS 70D'yi alalım. Yüksek kaliteli bir baskıda genellikle 300 ppi (pixel per inch) çözünürlüğün kullanıldığını dikkate aldığımızda, şöyle bir hesaplama yapabiliriz:
Sensor boyutu: 5,472 x 3,648 pixel
19,961,856 pixel = 20 mp
(5,472/300) x (3,648/300) = 18,24 x 12,16 inch
1 inch=2,54 cm olduğuna göre,
(18,24*2,54) x (12,16*2,54) = 46,33 x 30,88 cm (keskinlikte kayıp olmaksızın kullanılabilecek max. baskı ebadı)
Görüldüğü üzere, 20 mp'lik bir makinede teorik olarak 46x31 cm ebadına kadar çözünürlükte piksel ölçeğinde hiçbir kayıp olmaksızın 1. sınıf baskı alabilmek mümkündür. Bu ebadın A3 baskı ebadından (42,0 x 29,7 cm) büyük olduğuna dikkatinizi çekmek isterim. Diğer taraftan yukarıdaki hesaplama tamamıyla teknik veriler üzerinden ve piksel boyutunda yapılan bir değerlendirmedir ve gerçek hayatta böyle bir fotoğraf makinesi ile bu ebadın çok üzerinde (A3 ebadının birkaç katına kadar) gayet kaliteli baskılar alabilmek mümkündür. Çünkü böyle büyük baskılar sergilendiğinde kimse fotoğrafın 20 cm dibine girip de incelemez, en azından 1-2 metre mesafeden bakılır. Geriye çekilip bakıldığında ise çözünürlük farklarını algılamak çoğu durumda çok zor, hatta imkansız hale gelir. Sorulması gereken soru şudur: Bu ebatlarda baskı alıyor musunuz, alıyorsanız ne sıklıkla? Sonuçta, eğer siz de çektiği tüm fotoğrafların ancak en fazla %1'ni bunun gibi veya daha büyük baskılarda kullanan %99'luk kitle içindeyseniz, 15 mp civarında bir makine (bu aslında çok fazla sayıda piksel demektir) baskı açısından tüm ihtiyacınızı karşılayacaktır.
2) Günümüzde fotoğraflar ağırlıklı olarak internet ortamında yayınlandığından, monitör çözünürlüğü açısından ne kadar megapiksele ihtiyaç duyabileceğinizi bilmek de yol gösterici olacaktır. Bu tabloda bazı telefon, televizyon ve monitörlerin ne kadar piksel içerdiğine, yani kaç megapiksel büyüklüğünde görüntü içerebileceğine yer verdim. Bu açıdan değerlendirildiğinde, fotoğraflarınızı en ileri teknolojiye sahip 4K TV'de bile gösterecek olsanız, görüntüde bozulma olmaksızın size gereken yalnızca 8 MP'dir.
3) Daha yüksek mp, görüntü kalitesinde kayıp yaratmaksızın post processing sırasında daha fazla kırpma (crop) yapabilmeye de imkan sağlar. Çekim sırasında optik zoom yaparak veya konuya yaklaşarak istenen kadrajı oluşturabilmek temel yöntem olsa da değişik nedenlerle (ekipmanın yetersizliği veya fiziki şartların uygunsuzluğu nedeniyle konuya yaklaşamama gibi) bunun yapılamaması halinde, fotoğraf çekildikten sonra işlenmesi sırasında belli oranlarda kırpılarak dijital zoom yapılması da sıklıkla başvurulan bir yöntemdir. Böyle bir durumda, yüksek megapiksele sahip makineyle çekilmiş fotoğrafların görüntü kaliteleri, düşük megapikselli muadillerine göre çok daha zor bozulacaktır. Diğer bir ifadeyle, megapiksel sayısı ne kadar yüksekse çekilen fotoğrafta degradasyon olmaksızın o kadar çok kırpma yapılabilecektir.
4) Yukarıda sensör boyutundan bahsederken, büyük sensörün 3 temel alanda küçük sensöre oranla daha iyi performans sunacağını, ancak sensör boyutu konusunu megapiksel maddesiyle birlikte değerlendirmek gerektiğini ifade etmiştim. Şimdi müsaadenizle biraz daha teknik detaya girelim: Sensör üzerindeki piksel adedi arttıkça her bir pikselin büyüklüğü kaçınılmaz olarak düşecektir (Tabiatıyla aynı büyüklükteki sensörlerden bahsediyorum). Piksel boyutunun küçülmesi ise her bir pikselin pozlama sırasında toplayabildiği foton miktarını ve sonuçta da SNR'yi (Signal to Noise Ratio) düşürür. Bu da kaçınılmaz olarak yüksek ISO değerlerinde daha fazla noise (fotoğrafın keskinliğini düşüren ve genel olarak istenmeyen parazitlenme veya kumlanma) oluşmasına yol açacaktır. Yani megapiksel sayısı arttıkça, genel olarak fotoğraf makinesinin ISO performansı düşer. Diğer taraftan gerek sensör teknolojilerinde gerekse görüntü işlemcisi ve kullanılan algoritmalarda çok hızlı bir gelişme olduğunu söylememiz lazım, günümüzde üretilmiş 20 mp'lik bir APSC sensörün ISO performansı (piksel boyutu daha küçük olmasına rağmen), 5 yıl önce imal edilmiş 10 mp'lik aynı boyuttaki sensörden daha fazla olabilmekte. Yine de bu tür faktörleri dikkate almadan salt piksel büyüklüğü üzerinden yalıtılmış bir değerlendirme yaparsak, yukarıda ifade ettiğim nokta geçerliliğini korumaktadır. Sensörün boyutunun büyük olması önemlidir ama o sensör üzerindeki piksellerin büyüklüğü de en az onun kadar önemlidir. Nikon'un aynı sensör teknolojisini kullandığı (CMOS Expeed IV) ve her biri genel olarak çok başarılı bulunan bazı makinelerini karşılaştıralım:
İlk olarak D7200 ile D750'yi ele alalım. Tablodan da görüleceği üzere, iki makinenin sensör boyutları birbirinden farklı olmakla birlikte, neredeyse aynı sayıda piksele sahiptirler, dolayısıyla piksel boyutları birbirinden oldukça farklıdır. Her iki makinede de aynı teknoloji ile üretilmiş sensör kullanıldığı dikkate alındığında hem sensör hem de piksel boyutu daha büyük olan D750'nin düşük ışık performansının çok daha iyi olması beklenir. Fotoğraf makinesi sensör testlerinde dünyadaki en güvenilir sitelerin başında gelen dxomark.com'da bu iki makineyi karşılaştırdığınızda, tam olarak bu sonucu görürsünüz: D7200'ün düşük ışık performansı 1333 birimken, D750'nin performansı 2956 birim olarak (iki katından fazla) notlanmıştır.
Diğer taraftan son üç makinenin tamamının da sensör boyutları aynı olmasına (FF) karşın, temel olarak piksel boyutlarındaki farklılığın yukarıdaki karşılaştırma kadar büyük olmasa da ISO performanslarına yansıması beklenir. Nitekim, yandaki tabloda da göreceğiniz üzere, yine dxomark.com'daki test sonuçlarına göre, ISO performansları da anlamlı şekilde aynı sıralamayı göstermektedir.
Nikon D800 • ISO (Performansı) 2853
Nikon D750 • ISO (Performansı) 2956
Nikon D4s • ISO (Performansı) 3074
5) Yüksek megapikselin sağlayabileceği keskinlik artışının kaydedilecek fotoğrafa olabilecek en üst seviyede yansıyabilmesi için, kullanılan lensin de aynı detayları ayırt edebilecek kadar keskin ve kaliteli olması gerekir. Aksi takdirde yüksek megapiksel tüm potansiyelini ortaya çıkaramayacaktır. 24 veya 36 mp'lik bir makineyi kit lensle kullanmak anlamsızdır, yani yüksek megapiksel, kaliteli lensi zorunlu kılar.
6) Yüksek megapikselli makinelerin kaydettiği veri çok fazla olduğundan, ürettiği fotoğraf dosyaları da daha büyük olacaktır. Her şeyden önce bu, seri çekimde fotoğraf makinesi geçici hafızasının (buffer) daha çabuk dolması anlamına gelir. Diğer taraftan, deklanşöre bastıktan sonra hafıza kartına kayıt süresinin uzamaması ve kartın çabuk dolmasını önlemek için hem hızlı hem de depolama kapasitesi yüksek kartlar kullanmak gerekecektir. İlave olarak, fotoğrafları yüklediğiniz bilgisayarınız yeterince güçlü değilse, bu fotoğrafları işlerken en basit renk ve ışık düzeltme işlemlerinde bile başınız ağrıyabilir. Post-process sırasında katman kullanarak çalışıyorsanız, dosya büyüklükleri de katlanarak artacaktır. Bu sorunların üstesinden gelmek, yine ekstra maliyettir. Yani özetle, megapikseli yüksek bir gövde satın almakla yapacağınız harcamalar bitmez, genellikle yeni başlar.
Sonuç olarak yüksek megapiksel, her zaman için artısı ve eksisi ile birlikte değerlendirilmeli ve ihtiyaca göre karar verilmelidir. Yüksek megapiksel sayısına özel olarak ihtiyaç duyan (sıkça çok büyük baskılar almak gibi) biri değilseniz, bu tür makineler büyük ölçüde anlamını yitirmektedir. Çünkü yukarıda megapiksele ilişkin ifade ettiklerimin tümü bir bütün olarak değerlendirildiğinde, genel kullanımda megapiksel sayısı arttıkça fotoğrafçının bundan elde edeceği net fayda azalacaktır.
Megapiksel söz konusu olduğunda en iyisi "maksimum" olan değil, "optimum" olandır.
Dolayısıyla, yukarıda yazılanlara bakarak kendiniz için farklı bir değerin uygun olduğuna karar vermiş olabilirsiniz. Ancak mutlaka bir değer ifade edilmesi gerekiyorsa 15 ile 20 mp arası bir makinenin dengeli bir tercih ve genel kullanımda fazlasıyla yeterli olduğunu söyleyebiliriz.
Bu yazımızda fotoğraf makinesi satın alırken dikkate alınması gereken iki önemli özelliğe, sensör boyutu ve megapiksel konusuna değindik. Bir sonraki sayıda bu konuyu işlemeye devam edeceğiz.
Bu yazı GezginFoto Dergisi'nin 12. sayısından alınmıştır.