Hem Alaylı Hem Mektepli TFSF Başkanı Doç. Dr. A. Beyhan ÖZDEMİR
Türkiye Fotoğraf Sanatı Federasyonu (TFSF) Başkanı Doç. Dr. A. Beyhan ÖZDEMİR, küçük yaşlarda başlayan fotoğraf ilgisiyle bir fotoğraf stüdyosuna çırak olarak girmiş. Alaylı olarak başladığı bu yolculuk, üst üste aldığı fotoğraf ve görsel sanatlar eğitimleriyle perçinlenmiş.
Şu an aynı zamanda Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümü Öğretim Üyesi olarak görev yapıyor. Hem bir fotoğrafçı hem de bir eğitimci olarak fotoğrafın görsel bir dil olduğunu savunan Özdemir, kendi özgün fotoğraf dilini oluşturan fotoğrafçıların, ulusal ve uluslararası alanda başarı sağlayabildiğini söylüyor.
Röportaj: Nihan ÖZGEN
Beyhan Bey sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
1964 yılında Gaziantep’te doğdum. Lise eğitimi tamamlayana kadar Gaziantep’te yaşadım. Üniversite eğitimimi önce Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Macar Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde, daha sonra Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-TV Fotoğraf Bölümü’nde tamamladım. Yüksek lisansımı “Sinema”, doktora çalışmamı “Fotoğraf” alanında Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sahne ve Görüntü Sanatları Bölümü’nde yaptım. 1993 yılında Adnan Menderes Üniversitesi’nde göreve başlayıp, oradan Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümü’ne geçtim.
Halen DEÜ GSF Fotoğraf Bölümü’nde Doç. Dr. unvanıyla öğretim üyesi olarak akademik çalışmalarıma devam ediyorum. Üniversitede görevime devam ederken 2003 yılında Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi “Halkla İlişkiler Bölümü” ve 2012 yılında da “Medya ve İletişim Bölümü” önlisans programlarını tamamladım. Bunlara ek olarak “Kültürel Miras ve Turizm” önlisans programı öğrencisi olarak eğitimime devam ediyorum.
Fotoğrafa olan ilginiz ne zaman başladı?
Fotoğrafa olan ilgim 14 yaşımdayken ortaokul 2.sınıfta başladı. Daha o yaşta bir fotoğraf stüdyosuna kendi isteğimle çırak olarak girdim. Büyük bir merakım olan fotoğrafla o yıllarda tanıştım. Film banyoları, kart baskıları, stüdyo çekimlerini, negatif film ve pozitif kart baskı üzerine rötuş işlemlerini meraklı bir fotoğrafçı çırağı olarak öğrenmeye başladım.
Lise yıllarımda biriktirdiğim harçlıklarımla ilk fotoğraf makinemi aldım. Stüdyo veya karanlık oda dışında asıl ilgim fotomuhabirliği yani dış mekanda, farklı coğrafya ve kültürlere seyahat ederek fotoğraflar çekmekti. Bu amaçla önce yakın çevremde, daha sonra üniversite öğrenciliğim sırasında ilk yurtdışı seyahatine çıkarak fotoğraflar çekmeye başladım.
Sadece fotoğraf değil, sinema ve televizyon gibi diğer görsel sanatlara olan ilgim nedeniyle Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema - TV Fotoğraf Bölümü’nün yetenek sınavlarına girdim. Bu bölümü kazandıktan sonra asıl istediğim mesleği edinme hedefime kavuşmuş oldum. Fotoğraf alanında akademik kariyerimi de mezun olduğum DEÜ Güzel Sanatlar Fakültesi’nde yaptım.
3. Fotoğrafçılık alanında yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?
Fotoğraf; benim çırak olarak başladığım, fotomuhabiri olmak istediğim, lisans, yüksek lisans ve doktora gibi akademik kariyer basamaklarını tamamladıktan sonra da bir sanat eğitimcisi olduğum çok geniş bir çalışma alanı oldu ve olmaya da devam ediyor. Aslına bakarsanız fotoğrafçılığı hem bir alaylı hem de bir mektepli olarak yaptım ve yapıyorum.
Karanlık odada ve stüdyolarda çırak ve kalfa olarak da çalıştım, freelance olarak fotomuhabirliği de yaptım, üniversitede eğitimini alıp akademik çalışmalar da gerçekleştirdim. Bütün bunları yaparken, tatil zamanlarında bir fotoğraf gezgini olarak ülkemizin ve dünyanın birçok yerine fotoğraf çekmek amacıyla seyahatlerim oldu. Asıl amacım “fotoğraf aracılığıyla dünyayı keşfetmek için yola çıkmak”. Bu amaçla benim de fotoğraf yolculuğum devam ediyor.
Fotoğrafta dijitalleşmeyi nasıl yorumluyorsunuz? Dijitale geçiş, sizin de bir döneminize denk geldi.
İlk fotoğrafik görüntünün elde edildiği 1827 yılından bugüne kadar fotoğraf alanındaki teknik arayışlar sürekli var olmuştur. Her dönem, kendi ileri teknolojisini üretmiş, fotoğrafçılar da bu teknolojiyi kaçınılmaz olarak kullanmışlardır. Teknolojik gelişme ve toplumsal değişmenin paradoksal süreci, küreselleşen dünya ve ticari rekabetin doğal bir sonucu olarak fotoğraf teknolojisi de analog fotoğraf üretim dönemini dijital fotoğraf teknolojisine bırakmıştır.
En basit anlatımıyla dijital teknoloji, teknik olarak fotoğrafçının işini hızlandırmış ve kolaylaştırmıştır. Ancak kullandığınız fotoğraf teknolojisi ne olursa olsun önemli olan nasıl bir eser ortaya koyduğunuzdur. Fotoğraf, bir anlatım dilidir ve fotoğrafçı bu dil ile kendi hikayesini görüntülerle yazmak ister. Aynı zamanda fotoğraf dili, tekniğin belirlediği biçim kadar hikayenin de ortaya konduğu bir içerik sorunudur.
Benim fotoğraf yaşamımın yarısı analog/geleneksel fotoğraf döneminde geçti. Dijital fotoğraf teknolojisiyle ilk kez 1996 yılında tanıştım. İlk dijital fotoğraf makinemi 2004 yılında yeni teknolojileri görmek için gittiğim, dünyanın en büyük fotoğraf fuarı olan Almanya’nın Köln kentindeki “Photokina”dan satın aldım. Yıllarca aynı makineyi kullanarak fotoğraflar çektim. Karanlık odadan aydınlık odaya geçiş sürecimi o sıralarda gerçekleştirmiş oldum.
Bir akademisyen olarak Türkiye’de ve dünyada fotoğrafçılık için yapılması gerekenler neler?
Yukarıda söz ettiğim gibi fotoğraf teknolojisi sürekli kendini geliştiren ve yenileyen büyük bir endüstri ve ticari bir alan. Fotoğraf ise bu gelişmeden beslenen bir sanat. Uzun zamandır teknolojinin insanı yönettiği bir süreçte yaşıyoruz. Aynı zamanda bu teknoloji sanatın dilini şekillendiren en önemli araçlardan birisi. Fotoğrafçılar bu alanda temel altyapılarını geliştirmek için kullandıkları teknolojinin kendilerine sağladığı olanakları doğru ve bilinçli kullanarak hareket etmek zorundalar.
Bir fotoğrafçı salt teknolojiyi kullanarak fotoğraf üretmek yerine, fotoğrafın sanat diliyle hareket etmeyi tercih etmelidir. Çünkü fotoğraf, bir araç yardımıyla görüntü üretmenin çok daha ötesinde ele alınması gereken, günümüzün en önemli sanatlarının başında gelmektedir. Sağladığı teknik olanaklar çerçevesinde sınırsız anlatım olanakları sunan bu sanat, ilkokuldan başlayıp akademik programların içerisinde bir eğitim alanı olmalıdır. Diğer sanatlarda olduğu gibi erken yaşlarda öğrenilmeye başlandığında sadece teknik bir araç değil, “görsel bir dil” olduğu, diğer sanatlarla bütünleşmeye en yatkın sanat olduğu daha iyi anlaşılacaktır.
Sizce sosyal medyada milyonlarca fotoğraf paylaşılması, fotoğrafı eksiltiyor mu?
Sosyal medyayı fotoğrafların paylaşıldığı bir araç olarak görmek gerektiğini düşünüyorum. O alanda her türden fotoğraf paylaşılıyor. Çoğunlukla da anı fotoğrafları… İnsanlar gittiği, gördüğü, etkilendiği yerlerin ve olayların fotoğraflarını diğer kişilerin görmesi için sosyal medyayı kullanıyor. Elbette bu durum fotoğraf adına önemli - önemsiz milyonlarca görüntünün sürekli beyinlere işlendiği bir süreci de beraberinde getirmiş oluyor.
Bir eğitimci ve akademisyen olarak sosyal medya fotoğrafları konusunu, seyahat, belgesel ve projelendirilmiş fotoğraflardan veya kurgusal, deneysel ve sanatsal fotoğraflardan ayırmak gerektiğini belirtmeliyim. Bu tarz fotoğrafların kulvarları farklı. Bu kadar çok sayıdaki fotoğraf arasında farklı olan, anlatım dili ya da teknik uygulama olarak diğerlerinden farkı olan fotoğraflar, kalıcı olup bir değer taşıyabiliyor.
Peki, buradan hareketle sizce bir fotoğrafta olması gereken nedir?
Her sanat eserinde olduğu gibi fotoğrafta da olması gereken başlıca nitelik “teknik, ideolojik ve estetik” alt yapıyla üretilmiş olmasıdır. Teknik, fotoğrafın üretim sürecini ortaya koyan ve biçimsel çerçevesini belirleyen ilk niteliktir. Fotoğrafçının eğitim süreci, bilgi ve bilinç düzeyi, yaşadığı toplum ve kültürün etkisiyle şekillenen ve dünya görgüsünü oluşturan ideolojisi, bir başka niteliği ortaya koyar. Estetik yaklaşım ise üretilen fotoğrafın sanatsal değerini oluşturan klasik estetik kurallarla ideal güzellik ve estetik değere ulaşma sürecinin fotoğrafa yansımasıdır. Bu üçlü olmadan her sanat yapıtı gibi fotoğrafın da bir yanı eksik kalır. Teknik, ideolojik ve estetik üçlüsü ile üretilen ekonomik, siyasal ve kültürel yapı hem fotoğrafçının hem de yapıtının dilini belirler.
Bir fotoğrafçının olmazsa olmazları nelerdir?
Öncelikle iyi bir fotoğraf ve sanat eğitimine sahip olması, amacına uygun fotoğraf makinesi, lensleri ve teknik donanımları olmazsa olmazıdır. Teknik donanım dışında kendisini geliştirebileceği bir dil oluşturması, özgün bir fotoğraf üretebilmesinin koşullarından biridir. Biçim ve içerik olarak fotoğrafik anlatım diline sahip, kendi özgün fotoğraf dilini oluşturan fotoğrafçılar ulusal ve uluslararası alanda başarı sağlayabilmektedir.
Geçen yıl TFSF’nin başkanı oldunuz. Federasyonun ülkemiz fotoğrafçılığı için yaptığı projeler hakkında bizi bilgilendirir misiniz?
TFSF kurulduğu 2003 yılından bu yana fotoğrafçıların telif hakları konusunda bilgilendirilmesi ve fotoğraf eğitimi konusunda yayınlar çıkarmakta, üyesi olduğu Uluslararası Fotoğraf Sanatı Federasyonu (FIAP) ile olan ilişkilerinin yürütülmesi, ulusal bazda görevlendirdiği TFSF yönetim kurulu üyeleri aracılığıyla bölge dernekleri arasında ortak çalışmalar ve projeler yapılmasına öncülük etmektedir.
Federasyon geçtiğimiz yıllarda ülkemizdeki fotoğraf derneklerinin katılımıyla yaptığı projelere bu dönemde de devam ediyor. 2018 - 2019 yılları arasını kapsayan ve 34 fotoğraf derneğimizin katıldığı “Memleketimden Görsel Hikayeler” başlığında belgesel fotoğraf hikayelerinin yer aldığı geniş katılımlı bir proje yürütüyoruz.
Proje çalışmaları dışında TFSF’nin akredistasyon verdiği ulusal ve uluslararası fotoğraf yarışmalarının belirli kurallar çerçevesinde, sağlıklı bir şekilde yürütülmesi ve bunların sonuçlarının her yıl sonunda “Yarışma Almanakları” olarak basılmasını sağlıyor. TFSF yarışma almanağı aynı zamanda o yıla ait fotoğrafları bir araya getirerek, döneminin fotoğraf envanterini de çıkarmış oluyor. TFSF’nin çeşitli amaçlarla düzenlediği ve tamamladığı projeler ülkemiz fotoğraf tarihi açısından önemli birer görsel belge olarak kayıtlara geçirilmiş oluyor.
TFSF’nin ülkemiz fotoğrafçılığı için öneminden bahseder misiniz?
Türkiye Fotoğraf Sanatı Federasyonu’nun (TFSF) hedefi; fotoğrafın gerek belge, gerekse sanatsal boyutunu kullanarak, toplumumuzda “bakan” değil “gören” nesiller yetişmesine katkıda bulunmak, Türkiye’de fotoğraf sanatının gelişmesi ve güçlenmesi için yapılacak çalışmalara öncülük etmek, uluslararası ortamlarda Türkiye’yi başarı ile temsil etmektir. Üstüne aldığı bu sorumlulukla da üyesi olduğu FIAP ile ülkemiz fotoğrafçılarının arasında uluslararası ilişkilerin geliştirilmesine çalışmaktadır.
TFSF, üyesi olan ve olmayan derneklerle ilişkilerini, derneklerin hukuksal, yönetsel, istatistiksel ve eğitim amaçlı çalışmalarını takip etmekte, derneklerin gelişimi ve fotoğraf sanatının yaygınlaştırılması için çok çeşitli çalışmalar yapmaktadır.
Federasyonun yanı sıra İFOD (İzmir Fotoğraf Sanatı Derneği) için ne gibi çalışmalar yürütüyorsunuz?
TFSF Başkanı olmadan önce 2007 - 2017 yılları arasını kapsayan 10 yıllık dönemde İzmir Fotoğraf Sanatı Derneği (İFOD)’nin yönetim kurulu başkanlığını yaptım. İFOD yönetiminde olduğum süre boyunca öncelikle dernek üyelerimizin fotoğraf alanındaki gelişimlerine katkıda bulunacak eğitim programlarına ve atölye çalışmalarına ağırlık verdim. Fotoğraf gezileri, sergiler, sunum ve söyleşiler, yerli ve yabancı fotoğraf sanatçılarıyla eğitim çalışmaları ve ortak sergiler ile ulusal ve uluslararası fotoğraf yarışmaları düzenledik.
İFOD üyelerimizle birlikte 2011 yılından bu yana dört kez Uluslararası İzmir Fotoğraf Günleri’ni düzenledim. Sosyal sorumluluk çalışmaları kapsamında birçok sivil toplum kuruluşuyla ve yerel yönetimlerle ortak fotoğraf projeleri gerçekleştirdim. Tüm bu çalışmalar federasyonumuz tarafından desteklendi ve diğer bölge derneklerinin ve fotoğrafçılarının katılmasına ve katkıda bulunmasına aracılık etti. Şu anda da İFOD benzer fotoğraf çalışmalarına TFSF üyesi bir dernek olarak devam etmektedir.
Yurt içi ve yurt dışında fotoğrafik bulduğunuz, okurlarımıza tavsiye edebileceğiniz yerler var mı?
Fotoğraf çekmek için yaklaşık 30 yıldır seyahat ediyorum. Bu amaçla yurtiçinde ve yurtdışında birçok yere gidiyorum. Şimdiye kadar 40 ülke, 200 civarında şehre fotoğraf yolculukları yaptım. Batı’dan Doğu’ya farklı coğrafya ve kültürleri fotoğraflamak, her ülkenin kendine özgü niteliklerini, yaşam biçimlerini görmek bir fotoğrafçı olarak dünya görgümü geliştiriyor ve artırıyor.
Fotoğrafik bulduğum ve çok beğendiğim yerler için Balkan coğrafyası ve Uzak Asya diyebilirim. Balkanlar’da Bosna-Hersek ve Makedonya, Asya’da İran ve Kuzey Tayland bölgesi fotoğrafçılar için verimli bölgeler.
Yurtiçinde Gaziantep, Urfa ve Mardin diğer kentlerimize göre fotoğraf olarak daha zengin. Farklı kültürlerden beslenen, Anadolu’nun kadim kültürünü halen koruyabilen kentlerimiz diyebilirim. Fotoğrafçılar için önerebileceğim yukarıda söz ettiğim ülke ve şehirler, değişik mimari yapıları, insanlarının sıcak dostlukları ve farklı kültürlere sahip olmalarından dolayı çok cazip fotoğrafik görüntüler verecektir.
Verdiğiniz değerli bilgiler için çok teşekkür ederiz.
Ben de GezginFoto Dergisi’ne, fotoğrafa ve fotoğrafçılarımıza gösterdiği ilgi ve katkılardan dolayı teşekkür ediyorum.