Gülen Yüzlü İnsanların Renkli Ülkesi Srilanka Beş Gün Pedal, İki Gün Kulaç
Büyüleyici doğası, tarihi tapınakları, sonsuz plajları, filleri, trenleri, çayı, değerli taşları ile tanınan, Hint Okyanusu’nda bir ada ülkesi olan, dünya turizm yazınında “okyanusun incisi” tanımının yanı sıra “gülümseyen insanların ülkesi” olarak bilinen Sri Lanka’yı uçtan uca bisikletle gezerken, gezi yazılarındaki olağan kronolojik sırayı bozarak bizi en çok etkileyen anları GezginFoto okuyucuları için fotoğrafladık.
Yazı ve Fotoğraflar: İbrahim GÖKÇEN, Aydın PESEN, Cüneyt BAŞBUĞU, Sibel AÇIKALIN, Varol AÇIKALIN
Sigiriya Kalesi
Sri Lanka, jeo-politik konumu dolayısıyla tarihi boyunca hareketli zamanlar geçirmiş bir ada. Öncelikle çeşitli inançlara ev sahipliği yapmış ada halkı Budist, Hindu, Sünni Müslüman, Katolik inançlara bağlı gruplardan oluşuyor. Adanın İpek Yolu üzerinde bulunması, baharat ve değerli taşlar bakımından zengin kaynaklara ve gemiler için doğal korunaklı limanlara sahip olması gibi nedenlerle de ada, kavimler için her zaman çekim merkezi olma özelliğini korumuş, bu nedenle de sık sık istilalara uğramış.
İstilalar bol olunca, korunma amaçlı kaleler de haliyle çok oluyor. Adadaki pek çok kaleden biri de Sigiriya Aslan Kayası. M.S. 5. yüzyılda Kral Kashyapa tarafından geniş bir düzlüğün tam ortasında bulunan 200 metre yükseklikteki bir kaya üzerine kurulmuş. Bir mimari harikası olan sarayın çevresini bahçeler, havuzlar ve çeşitli sanatsal yapıtlar beziyor. Kaya üzerinde oyulmuş galerilerden birinde Sri Lanka’da yapılmış ilk freskleri görmek hâlâ mümkün. Aslan adı ise kayanın ortalarında bir yerlerdeki geçidin ağzında bulunan aslan heykelinden geliyor. Dünyanın sekizinci harikası olarak nitelendirilen saraya 1200 basamakla çıkılıyor. Fresklerin olduğu galeriye çıkış ise dikey ve spiral bir merdivenle sağlanıyor. Değer mi derseniz, evet değer! Çıkışta ve inişte duyulan heyecan, tepedeki 360 derecelik engin manzara gerçekten yaşanmaya, görülmeye değer.
Palutawa İlkokulu
Sri Lanka, Asya - Pasifik bölgesindeki en yüksek okuryazarlık oranı olan (yüzde 98) ülkedir. Ancak gelir dağılımı farklılıklarına bağlı olarak düşük gelirli öğrenciler, yaşam boyu zorluklarla mücadele etmek zorunda kalmaktadır. Sri Lanka’nın orta kuzey bölgesindeki bir köy ilkokulunun 53 öğrencisini ziyaret etmek, tur programımız içindeydi. Bu miniklere küçük de olsa destek olmak için ziyaret sırasında Türkiye’den getirdiğimiz kırtasiye, oyuncak gibi malzemeleri hediye ettik. Boya, badana malzemelerimizle de okulun iç ve dış duvarlarını boyadık.
Okul yönetimi, öğrenciler, öğretmenler ve veliler – yani tüm köy halkı – bu ziyaret konusunda önceden haberli olduğu için, okulun önünde araçlarımızdan indiğimizde yaklaşık 15 kişilik minikler bandosu tertemiz beyaz giysileri ve trampet, zilli tef, melodika ve blok flütleri ile dışarıya çıkıp okul çiti önünde dizilmiş bizi bekliyordu. Çok önemli bir iş yapıyor olmanın o minicik, masum, sevimli yüzlerinden yansıyan ciddiyeti görülecek şeydi. Biz de rehberlerimizin yönlendirmesiyle onların arkasında dizildik. Az sonra da bando önde, biz arkada, tarifsiz duygular içinde okul bahçesine girdik. İçeriye girdiğimizde diğer öğrenciler, ellerinde kocaman çiçek demetleriyle, uzak ve bilmedikleri bir ülkeden gelmiş olan bizleri zarif ama çekingen “Ayubowan” selamlarıyla karşıladılar. Biz de onları saçlarından, yanaklarından öptük. Burada göze çarpacak kadar belirgin – ve güzel – olan, o ana kadarki her aşamada çocukların ön safta olmasıydı.
Tören bölümü bittikten sonra sıra okul müdürü, bir öğretmen ve bizim temsilcimizin konuşmalarına, ardından öğrencilerin bizim için hazırladıkları gösterilere geldi. Kızlı erkekli gruplar halinde danslar ettiler, Sinhalce, İngilizce şarkılar söylediler (Sri Lanka’nın üç resmi dili: Sinhalce, Tamilce ve İngilizce. Bunlar dışında çok az da Portekizce konuşan var.) Ardından onlar için götürdüğümüz hediyeleri verdik. Biz tek katlı okul binasının iç ve dış duvarlarını boyarken, hediyeler öğretmenler tarafından eşit olarak pay edilip öğrencilere dağıtıldı. Badana işi bittikten sonra dersliklerden birinde toplanıp velilerin yapmış olduğu kek, çörek gibi ikramları yedik ve aşağı yukarı üç saatlik ziyaretimizin sonuna geldik. Çocukları öptük, öğretmenlerle vedalaştık ve orman içindeki o minicik köy okulunun minicik öğrencilerinden ve bahçedeki ağaçlarda onlarla yaşayan, büyüyen, oynayan sevimli maymunlardan, yüreklerimiz kanatlanmış olarak ayrıldık.
Eco Park, Habarana
Filleri ve yaprak dökmeyen ormanları ile ünlü Eco Park, özel bir biyosfer rezervi olarak koruma altındadır. Ada, zengin tropik coğrafyasıyla tam bir inci. En yüksek noktası 2524 metre olan adanın hareketli coğrafyası içinde yüzün üzerinde akarsu ve göl var. Tropikal bitki örtüsü oldukça zengin. Bizim ancak çiçekçilerde saksı içinde görebildiğimiz bin bir çeşit çiçekli bitki, adanın ovalarında, vadilerinde doğal olarak yetişiyor. Göklere uzanan palmiyeler, yüzyıllık görkemli banyan ağaçları ve daha bin bir çeşit ağaç türünden oluşan ormanlar bol. Kuş türleri açısından da oldukça zengin. Balıkçıllar, flamingolar, yalıçapkınları, kartallar ve daha pek çoğu. Hele hele sadece hayvanat bahçelerinde görmeye alışık olduğumuz koca koca tavus kuşlarını doğal ortamda bir ağaçtan öbür ağaca süzülürken görmek ayrı bir zevk.
Polonnaruwa
Adanın merkezinde 12. yüzyılda Kral Parakramabahu tarafından kurulmuş olan kent, dünyanın en iyi korunmuş şehirlerinden biri ve adanın tarihteki ikinci başkenti. Aynı zamanda uzun süre Güney Asya’nın en gelişmiş merkezlerinden biri olmuş. Arkeolojik alanlar çok yakın ve düzenli bir yerleşimde olduğundan bisiklet ve yürüme ile çok kolay ulaşılabiliyor. Kral, heykelleri, freskleri, havuzları ve bahçeleri ile neredeyse bir sanat yapıtı olarak inşa ettiriyor. Hatta su sorununa çözüm olarak, adada hüküm sürmüş başka kralların da başka zamanlarda yaptıkları gibi, kentin yanıbaşında Parakrama Denizi denilen çok büyük bir yapay göl oluşturuyor. Güzel olan, kent zaman içinde çok iyi korunmuş olduğundan, Kral Parakramabahu’nun yaptıklarını bugün de aslına yakın olarak görmek mümkün. Tabii adanın sıcak ve nemli havasında, oldukça büyük olan kenti bisikletle uzun uzun gezdikten sonra akşam güneşini Parakrama göletinin serin sularına girerek uğurlamak farz oluyor.
Kandy: Kültürel ve Ruhani Kent
Adanın en büyük nehri olan 340 km uzunluğundaki Malahawa Nehri’nin kıyılarına kurulmuş olan Kandy, Buda’nın 1500 yıl önce Hindistan’dan getirilen dişinin saklandığı ve adanın başka bir özelliği olan paha biçilmez taşlarla süslü Diş Tapınağı dolayısıyla Hindistan başta olmak üzere dünyanın pek çok yerindeki Budistler’in hac yeri olma özelliğini taşıyor. Sanatsal ve kültürel etkinlikler açısından da zengin. Yıl boyu gerçekleştirilen dini ya da dini olmayan festivaller kenti hayli hareketlendiriyor. Biz 1982’de kurulan Kandy Lake Club topluluğunun bir saat süren folklor gösterisini izledik. Genelde turizm amaçlı folk gösterilerinin sahip olduğu sığlık ve derme çatmalıktan çok uzakta, son derece disiplinli, iyi çalışılmış, renkli bir gösteri izlediğimizi söyleyebiliriz.
Kandy platoları Sri Lanka’nın bir numaralı dışsatım ürünü olan çay açısından oldulça zengin. Çay tarlalarının bulunduğu yüksekliklere bisikletçiler olarak yağmur altında ve zorlu yokuşları aşarak tırmandık. Ama çevremizdeki yeşilin görüntüsü, yükseldikçe önümüze serilen manzaralar, ıslanan doğadan yükselen mis gibi tropik kokular ve tabii bayır tırmanan her bisikletçinin büyük ödülü olan yokuş sonrası uzun inişler keyfimizi hayli artırdı. Çay tarlalarında çalışan, tarladan küfe küfe çay taşıyan kadınların görüntüleri, bizim Doğu Karadeniz’i hatırlatıyordu. Ne garip ki orada da kadınlar çalışıyor tarlalarda…
Galle
Ibn Batuta'nın 14. yüzyılda Qali olarak adlandırdığı Galle'yi 16. yüzyılda gelen Portekizliler önemli bir ticaret limanı yapıyorlar. Daha sonra gelen Hollandalılar da kenti yeni baştan imar edip kente bir de kale inşa ediyorlar. Bugün insanlar kalenin duvarlarına oturup muhteşem gün batımlarını izliyor. Çok güzel, zarif bir de deniz feneri var Galle’nin. Suyun içindeki kazıklara tırmanıp oltayla balık tutan balıkçıları ve zengin bir de balıkçılar çarşısı var. Renk renk, ışıl ışıl sokaklarında, akşamları keyifle vakit geçirilecek pek çok mekân bulunuyor.
Ormanlarında, ovalarında, akarsu kıyıları ve kumsallarında geçirdiğimiz birbirinden güzel günlerin ardından ağzımızda çeşitli baharat tatları, burnumuzda bin bir çeşit tropikal koku ve aklımızda, yüreğimizde bu güzelim adaya ve onun güler yüzlü zarif insanlarına dair pek çok unutulmaz anıyla ayrıldık okyanusun incisi Sri Lanka’dan...
Etiketler: kültür, etkinlikler, fotoğraf