Tuna Ve Sava'nın Kavuştuğu Ülke Sırbistan
Bir buçuk saatlik uçuşla ulaşabileceğiniz, Türklere vizesiz, kendi para birimlerini kullanıyor olmaları sebebiyle euro ve dolar karşısında hala avantajlı gezebileceğiniz bir destinasyon Sırbistan. “İlk yurtdışı deneyimi nereye olsun” diye soranlar hem yakın coğrafya olması hem de yemek kültürünün benzerliği sebebiyle tercih edebilir.
Yazı ve Fotoğraflar: Başak AYGÜN
Belgrad, sokaklarında kaybolmak, 1800’lü yıllardan kalan binaların arasında yürümek ve fotoğraf çekmek için çok keyifli bir şehir. Üç tam gün geçirdiğim Sırbistan’da, iki gün Belgrad’ı, bir gün ise Novi Sad’ı gezdim. Müzelere ekstra vakit ayırmak isterseniz bir gün daha gezinize ekleyebilirsiniz.
Belgrad 1. Gün :
İlk gün kahvaltıyı odada kendi imkanlarım ile yapıyorum. Henüz şehri tanımadığım için bişiler atıştırarak çıkma fikri mantıklı geliyor. Kaldığım odanın bir 100 metre ilerisi Tuna Nehri kenarında devam eden kocaman bir park ve bu park bir köprü ile ‘Eski Şehir’ bölgesine bağlanıyor.
1800’lü yıllardan kalan binalar arasından yürüyerek Kale Meydan’a ulaşıyorum. Adını Osmanlı döneminde alan bölge şehrin kalbinin de attığı yer. Yürüyüş yapanlar, köpeklerini gezdirenler, benim gibi turistler günün ilk saatlerinden itibaren burada. Kale Meydan aslında kocaman bir park. Surlardan Tuna ve Sava’nın buluştuğu o şiir gibi noktayı da izleme şansınız var.
Kaleden Knez Mihailova’ya doğru yürüyorum. Her ülkede olduğu gibi burada da İstiklal’e benzetilen cadde burası. Sağlı sollu dükkanların çevrelediği cadde günün her saati hareketli. Yolun sonu Cumhuriyet Meydanı’na çıkıyor. Ulusal Müze bu meydanda.
İlk gün planımda Nikola Tesla Müzesi var. Kendisi benim için gelmiş geçmiş en büyük bilim insanı olması sebebiyle aslında bu geziyi de gerçekleştirme ve burada bulunma sebebim.
Müze giriş ücreti 800 Sırp Dinarı. Döviz ya da kart geçerli değil. Sinevizyon da Türkçe altyazı seçeneği var lakin yapılan sunum ve deneyler İngilizce.
Müze içinde Tesla’nın birçok buluşunun maketini görebiliyor, hatta elektrik üzerine yaptığı bazı deneyleri de minik bir show ile tecrübe edebiliyorsunuz. Bilim insanının kullandığı bazı özel eşya ve kıyafetleri de yine müze de sergileniyor. Müzenin en son odasında ise Nikola Tesla’nın külleri var.
Müzeden ruhumu doyurmuş olarak ayrılıyorum. Sıra karnımda. Yönümü Belgrad denince mutlaka uğranması gereken Lorenzo&Kakalamba’ya çeviriyorum. Akşam yemeği için rezervasyon isteyen restoranda öğle saatlerinde yer ile ilgili bir sıkıntı yaşamıyorum. Mekan başlı başına her köşesiyle fotoğraflanmalık. Tuvalete giderken bile telefonunuzu yanınıza almanızı öneririm çünkü burada bile fotoğraf çekmek isteyeceksiniz. Dekorasyonundan iç dizayn ambiyansına kadar her şey o kadar sıra dışı ki bakınmaktan yemeğinizi yiyemiyorsunuz.
Et ve köfte gibi meşhur lezzetleri tatmak için başka bir adresi not almış olduğumdan burada farklı bir geleneksel yemek tadıyorum. Bizde ki kırmızı biber dolmanın sadece kıyma ile doldurularak fırında pişirilmiş hali olan ‘shushpe’ yi deniyorum. Yanında yoğurt ile servis edilen yemeğim öncesi sıcacık pide ve kaymak geliyor. Kaymak bizde ki tatlılar ile servis edilenden farklı olarak tuzlu bir çeşit ve yemek öncesi ya da yemekler ile beraber sos olarak servis ediliyor. Sıcak pideye de acayip yakışıyor.
İlk günü bu şekilde tamamlayıp odaya dönmek üzere cadde boyunca Kale Meydan’a doğru yürüyorum. Park gece de hareketli. Tuna üzerinde köprülerin ışıkları yanmış. Banklarda oturmuş gece manzarasını izleyen insanlara karışıyorum…
Belgrad 2. Gün :
İkinci gün rotamda ilk olarak Zemun var. Eski şehir bölgesine yönelmeden önce burayı görmek isteme sebebim kaldığım yere yakın olması. Zemun merkezden yaklaşık yarım saat sürerken, kaldığım yere otobüs ile 15 dakikalık mesafede. Merkezden geliyorsanız otobüsler Knez Mihailova yakınlarında ki Terazje Meydanı’nda ki otobüs durağından kalkıyor.
Zemun, Belgrad’ın Orta Avrupa’ya benzeyen kasabası. Birçok blog buraya bir tam gün ayrılmasını önerse de ben birkaç saat kalıp ayrılıyorum. Yaz geceleri nehir kenarında ki güzel mekanlar ile daha keyifli olabilir burası.
Zemun’un en önemli yapısı Gardos Kulesi. Geldiğinizde kasabayı ve kıvrılıp giden nehir manzarasını kuleden seyretmek keyifli.
Şehir meydanını, meydana kurulan Pazar yerini, kilisesini gezerek Zemun’dan ayrılıyorum.
Otobüs ile tekrar ‘eski şehir’ bölgesine geçiyorum. Rotamda Belgrad’ın en lezzetli böreğini yapan, 1900 lü yıllardan beri hizmet veren ve önünde kuyruğun adeta hiç bitmediği Pekara Trpkovic var.
Fırına doğru yürürken karşıma Hotel Moskva çıkıyor. 1906 dan beri hizmet veren otel zamanında Gorki, Hitchcook ve Einstein gibi isimleri ağırlamış. Dilerseniz şık kafesinde piyano resitali dinleyerek çay ya da kahvenizi yudumlayabilirsiniz.
Pekara Trpkovic’e geldiğimi önündeki sıradan anlıyorum. Hem peynirli hem de kıymalı börek alıyorum. Her ikisi de ayrı ayrı çok lezzetli olsa da benim favorim kıymalısı oluyor. Yanında yoğurt içiyorlar. İçiyorlar diyorum çünkü ayran kıvamında olmasa da bardak ile servis ediliyor.
Karnımı doyurup Taş Meydan parkına geçiyorum. Burada bulunan kiliseyi ziyaret ediyorum. Bu kilise zamanında Bizans mimarisini canlandırmak için yapılmış. Sonra ki durağım Saint Sava Kilisesi. Görenlerin Ayasofya’ya benzettiği kilisenin büyüleyici tavan süslemeleri var. Buranın dünyanın en büyük Ortodoks Kilisesi olduğu söyleniyor.
Belgrad’a geldiğim ilk gün arkadaşımın önerisi ile Dva Jelena restorana rezervasyon yaptırmak istemiştim ancak dolu olduğu için bugüne kaldım. Hem atmosferi hem de müzikleri ile Balkan ruhunu sonuna kadar hissedebileceğiniz bu mekan başka bir çok güzel restoranı da bünyesinde barındıran Skadarlija bölgesinde bulunuyor.
Bu restorandan bahsederken şunu da belirtmek isterim ki ülke genelinde tüm kapalı mekanlarda sigara içiliyor.
Dva Jelena’nın geyik etli bir yemeği meşhur ancak o gün menü de olmadığını öğreniyorum ve ‘pljeskavica’ sipariş ediyorum. Erik rakısını da daha önce denemiş olduğum için tercihim yerel bira ‘jelen’ oluyor. Yemeğim fırın patates, salata ve sıcak sarımsaklı ekmek ile servis ediliyor. Porsiyonlar oldukça büyük. Yaklaşık olarak 130 tl ödüyorum.
Novi Sad 3. Gün :
İki tam günde Belgrad için kendi hedefimde ki tüm noktaları bitirdim. Zaten gezimi de bu şekilde planlamıştım. Son gün rotam ise Novi Sad.
Novi Sad’a yolculuk yaklaşık 1.5 saat sürecek. Biletime 870 Sırp Dinarı ödüyorum. Dolar ya da Euro vermek isterseniz daha yüksek bir fiyat söylüyorlar. Döviz bozdurmak isterseniz bilet gişelerinin yanında, 9 numaralı peronda bir döviz bürosu var.
Novi Sad, Sırbistan’ın kuzeyinde yer alan, Voyvodina bölgesinin başkenti, aynı zamanda ülkenin kültür sanat ve ekonomi merkezlerinden biri. 20. yy den beri neredeyse tüm Sırp şair, yazar ve gazeteciler hayatının bir dönemini ve ya tamamını burada geçirmiş.
Novi Sırpça da ‘yeni’ demekken ‘sad’ ise bahçe demekmiş. Yani Novi Sad, “yeni bahçe” demek. Başkent Belgrad’a 1.5 saat mesafede olmasına rağmen, zamanında Avusturya-Macaristan İmparatorluğu sınırlarında olduğundan, mimari olarak Belgrad’dan çok çok farklı.
Novi Sad’a geldiğinizde görmeniz gereken yerler:
- Trg Slobode (Özgürlük Meydanı)
- Meydanı çevreleyen 4 ana yapı
- - Meryem Ana Kilisesi
- -Voyvodina Bankası
- -Belediye Binası
- -Voyvodina Hotel ve bu meydan da bulunan Svetozar Miletic Heykeli
- Meydandan devam ettiğinizde, sağlı sollu rengarenk binalar ve önlerinde güzel kafelerin olduğu Jovan Jovanoviç Caddesi
- Caddenin sonunda sizi karşılayan Piskoposluk Sarayı
- Saraya yürüme mesafesinde Dunavski Parkı
- Parktan yaklaşık 1.5 km devam ettiğinizde Petrovaradin Kalesi’ne ulaşıyorsunuz.
Kale aynı zamanda Avrupa’nın en büyük müzik festivallerinden biri olan EXIT Festivali’ne de ev sahipliği yapıyor. Bir müzik festivalinden çok daha fazlası olan EXIT, 2000 yılında Petrovaradin Kalesi’nde, o yıl Ekim ayında devrilen Slobodan Miloseviç hükümetine karşı bir protesto hareketi olarak başlamış. Şimdilerde dünyaca ünlü bir festivale dönüşen EXIT, Snoop Dog, White Stripes, Nick Cave, Massive Attack ve David Guetta gibi ünlü isimlere ev sahipliği yapmış.
Merkezden 4 numaralı otobüs ile şehirler arası otobüs terminaline geliyor ve son gecemi geçirmek üzere Belgrad’a dönüyorum.
Ülkeden ayrılmadan önce son bir mekan önerim daha var. Avrupa’da ki ne iyi 50 pizzacı arasında yer alan Majstor i Margarita tüm övgüleri sonuna kadar hak ediyor. Pizzacının spesiyali ‘burrata’ peynirli olan pizzası. Son güne yakışır bir ziyafet oluyor.
Ülkeyle İlgili Gözlemlerim
* Burada geçirdiğim dört gün boyunca kime denk geldiysem her soruma cevap aldım. Oldukça yardımsever bir toplum olduklarını düşünüyorum.
* Trafikte çok saygılılar. Hem şoförler hem de yayalar kendileri için olan ışıklara sonuna kadar uyuyor. Kendisine kırmızı yanarken, yol nasılsa boş diyerek karşıya geçmeye çalışan bir yaya hiç görmedim.
* Bir çok kişinin evcil hayvanı var. Köpek gezdirenlerle sıkça karşılaştım.
* Şehir wifi yı çok kötü. Birçok nokta ‘free wifi zone’ olsa da çoğu aktif değildi.
* Restoran ve kafelerin hepsinde sigara içiliyor.
* Otobüslere ücret ödeyerek ya da kart basarak binen çok az kişi var. Bedava gibi görünse de değil, yakalanırsanız cezası yüksek.
* Restoranlarda uygun fiyata çok lezzetli et yemekleri yemek mümkün.
* Gezdiğim ülkeler içinde irili ufaklı en çok kumarhanenin olduğu ülke.